hikayesi öğren öğren bitmiyor. işte musa, allah'a bana suretini göster diye ısrar eden kişi! bu hikayeyi çocukken duymuştum da hz. musa olduğunu bilmiyordum.
öyle ilgi çekici bir peygamber ki an itibariyle listeme almış bulunmaktayım kendisini. çok özel peygamberler diye bir listem vardır da. gelelim musa'nın, allah'tan kendisini göstermesi için ısrar etmesi hikayesine. özetle şöyledir (uzun uzun anlatmayı sevmiyorum, biliyorsunuz ama entry uzun olacak.)
musa der ki, rabbim bana suretini göster. allah da der ki, "sen beni göremezsin." musa ısrar eder, bana kendini göster. aynı cevabı alır. "sen beni göremezsin." sonuç olarak allah'ın sureti bir dağa yansır, nurundan ötürü koskoca dağ parçalara ayrılır, suretinin yansımasını gören musa bayılır. belki de dağ parçalara ayrılınca da bayılmış olabilir. insanın ödü kopar yahu!
şimdi bunun tasavvufi açıklaması var da o kadar ulvi bir insan olmadığım için pek anlayamadım ama allah'ı görmek için benliğimizden ayrılmamız gerekiyormuş, ööyle iki çift gözle allah'ı göremezmişiz.
şimdi musa'nın hikayesini baştan anlatıcam. diğer enrtym çok tevratvari olmuş. bu yazdığım entrydeki çoğu olay kuran'dan gördüğüm ayetler. yanlışım varsa affola. ayetleri de koyardım ama o zaman çoookk uzar gider. ben adlarını vereyim?
biliyorsunuz ki ibraniler, mısır'da yaşıyordu ve kıpti kavmi dediğimiz eski mısırlılar, bu arkadaşlara eziyet ediyorlardı. eziyorlar, köle yerine kullanıyorlardı. firavun (ikinci ramses olduğu söylenir ama değil, kim bilmiyorum, hatta denilene göre öyle bir firavun kayıtlarda yok. yalnız mısırlılar yenildikleri savaşları tarihe aktarmazlar bu yüzden bu firavunun adının olmamasına şaşmıyorum. tabiki de bahsedilmeyecek, bahsedilse mısırlılar yıllarca ra'ya tapmazdı, sonuçta ra'ya tapmak çok büyük dindarlık değil, o din kültüründen para kazanıyor adamlar, siyasi mevzular da var her zamanki gibi yani) firavun bu arkadaşlara çok eziyet ediyor. ve bi gün rüyasında kudüs'ten gelen bir ateşin kendi soyunu ve kıptileri yaktığını görüyor. bir kahin bulup soruyor. allak bullak olmuş adam. kahin de diyor ki, ibraniler arasından bir oğlan doğacak, size ve mısır'a türlü felaketler getirecek, sizin sonunuz olacak, doğmasına da az kalmış. firavunun etekleri tutuşuyor tabii. başlıyorlar ibranilerin yeni doğan çocuklarını öldürmeye. öldür, öldür derken diyorlar ki, sakin ol champ, sen böyle bunları öldürürsen biz kime iş buyurcaz? adam kalmadı. bu yüzden bir sene yeni doğan oğlanlar öldürülüyor, bir sene de öldürülmüyor. öldürülmeyen senede
hz. harun doğuyor. öldürülen senede ise
hz. musa.
tabii annesi çok üzülüyor, çok ağlıyor. o sırada allah'tan annesine haber geliyor. ağlama, bebeği zamanı gelince nehre koy, biz sana onu geri göndereceğiz. (el-kasas, 28/7) orijinali burada. böyle diyor. anne de bebeği bir süre yanında saklayıp daha sonra nehre bir sepetle bırakıyor ve kızına
(bkz: miryam) kardeşini takip etmesini söylüyor.
biliyorsunuz ki firavunun kızı/karısı (her ikisi bence, sonuçta firavunlar kızlarıyla evlendirdi) buluyor ve adını "sudan çekilmiş" anlamında moşe koyuyor. adının mısırlı olduğu için musa'nın yahudi değil de mısırlı olduğu söylenir. iyi de bir firavun niye evlatlığına gidip yahudi ismi versin ki?
aslında firavun öldürmek istiyor da karısı ısrar ediyor. (el-kasas, 28/9)
musa'ya süt anne arıyorlar ama kimseyi emmiyor. o sırada ablası ortaya çıkıp anasını öneriyor. bir deniyorlar ki musa, annesinin sütünü emiyor sadece. böylece firavunun sarayında annesi tarafından büyütülüyor.(el-kasas, 28/12-13), (el-kasas, 28/14)
gelelim adam öldürmesine. bir gün çarşıya gidiyor musa. yanında adamları vardı galiba. neyse kavga eden birilerini görüyor. olaya müdahale oluyor, bişi oluyor, düşman adama yumruk atıyor adam ölüyor. kafasını falan çarptı herhalde. yani tamamen bir kaza ama kime ne anlatıcaksın? mısırlılar da öğreniyor musa'nın kendilerinden birini öldürdüğünü onu öldürmek için peşine takılıyorlar. musa'da korkup medine'ye kaçıyor. (el-kasas; 28/21-22)
medye diye geçiyor şehir bu arada. neyse burada on yıl kalıyor. çobanlık yapıyor, hz. şuayb'ın kızıyla evleniyor.
on yıl sonra musa, mısır'a dönmeye karar veriyor. yola çıkıyor ailesiyle. karısı da hamile o sıra. yolu şaşırıyor. karanlıkta kalıyorlar. musa çare ararken karanlıkta vahiy iniyor. "ey musa! şüphesiz ben alemlerin rabbi olan allahım! değneğini yere at!" musa değneğinin yılan gibi hareket ettiğini görünce korkuyor tabii yere atıp kaçıyor. ve bir daha sesleniliyor ona, korkma diye. peygamberliği, görevi falan anlatılıyor. bu arada musa, allah'la aracısız konuşan bir peygamber olma özelliğine de sahip. işte musa'da diyor ki, rabbim, ben onlardan birisini öldürdüm, beni öldürmelerinden korkarım, kardeşimi de bana yardımcı kıl, onun dili benden daha düzgündür diyor. musa'nın peltek olduğu bilinir. allah'da diyor ki seni kardeşinle destekleyeceğiz (el-kasas, 28/29-35)
ve sonra firavunun yanına gönderiyor onu "firavun'a gidin; doğrusu o azmıştır. ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar" (tâhâ, 20/43-44)
firavuna gidiyorlar. laf anlatmaya çalışıyorlar olmuyor. firavun her şeyi biliyor ya güya. cahil işte. çok dolu bunlardan. bir sihirbaz mübadelesi dönüyor aralarında. şimdi arkadaşlar arkeologlar daha iyi bilir ama mısır'da, yani eski mısır'da inanılmaz bir spiritüalizm bilgisi mevcut. adamlar beş boyutu, yedi boyutu aşmış öyle çok da salak herifler değiller yani. dediklerine göre bu olayı da
hz. idris'ten öğreniyorlar ama
hz. şit de olabilir o daha bilgili çünkü. astronomi falan öğreniyorlar ama saruman'ın tarafına geçmiş arkadaşlar. yani musa'nın karşısına çıkan sihirbazlar, ağızlarından ateş çıkaran hokkabazlar değil, biraz küfürlü bir deyim kullanırdım ama orucu sakatlamayalım, heykellerini yapsan beton yetmez anlayın gari. hz. musa ve harun öyle iki, üç salakla uğraşmıyor yani. sonuç olarak musa'nın değneği hepsini yutuveriyor. burada değnekten de bahsetmek istiyorum. musa'nın değneği çok değerli. bildiğim kadarıyla yahudiler onu halen daha fellik fellik arıyorlar çünkü rivayete göre bu değnek cennetten gelme. ama musa'ya nasıl geçmiş bilmiyorum. sonuç olarak o sihirbazlar bile secdeye varıyor da firavun yine burun kıvırıyor.
gelelim mısır'a gelen belalara. 1) nil nehri kana dönüşüyor. firavun diyor ki düzeltin suyu, söz salcam sizi. düzeltiyorlar ama sözünden dönüyor.
2) kurbağa istilası. aynı muhabbet dönüyor, rabbinize söyleyin bu belayı alsın başımızdan söz sizi salıcam diyor.
3)sivrisinek istilası
4)atsineği istilası
5)hayvan ölümleri
6)çıban belası
7)dolu belası
8)çekirge belası
9)karanlık belası (güneş kapanıyor sanırım)
10) ilk doğan çocukların ölümü
ehhh be firavun! sende de ne inat varmış bee! bi sal artık şu insanları! ben sayarken bunaldım adam bunları yaşarken bunalmamış.
bakıyorlar firavunun bunları salmaya niyeti yok vahiy geliyor. gidin filistin'e diye. gece yarısı gizlice gidiyorlar ama firavun durur mu? yine bitleniyor. peşlerine takılıyor. orada kızıldeniz ortadan ikiye ayrılıyor. ve geçiyorlar. burada
deniz ezgisinden bahsetmek istiyorum. kuran'da geçmiyor bu tevrat'ta geçiyor. insanlara yol göstermek için bu şarkı söylenmiş. musa'nın ablası tef çalarak kadınları peşine takıyor, harun'da şarkıyı/ilahiyi söylüyor.
firavun tabii bi durup demiyor ki laağnn bu neeeğğ?!! adamın kibrine beton yetmez. peşlerine takılıyor. son yahudi de karşıya geçince deniz kapanıyor.
"firavun, ordusuyla onları takip etti. deniz de onları içine alıverdi. hem de ne alış!" (tâhâ, 20/78)
"firavun boğulacağı anda: "israiloğullarının inandığından baska tanrı olmadığına inandım, artık ben de ona teslim olanlardanım" dedi. ona: "şimdi mi (inandın)? daha önce başkaldırmış ve bozgunculuk etmiştin" dendi" (yunus, 10/90, 91)
zalimin zulmü varsa, sevenin allah'ı var firavun efendi.
musa'nın derdi, çilesi bitiyor mu? hayır, asıl şimdi başlıyor. zalimle savaş bitti sıra cehalette. arkasında bir dolu insan. hepsi ezilmeye alışmış, haklarını aramıyor adamlar.
önce çölde susuz kalıyorlar. su veriliyor. gökten bıldırcın ve helva iniyor (bu nasıl oluyor bilmiyorum) biz her gün bunları mı yicez diyorlar. zıkkım yiyin! bikbikbik çeneleri durmuyor hayırsızların.
filistin'e geliyorlar. filistin'de başka bir zalım var. allah diyor ki, savaşın ve orayı alın. bunlar da diyor ohoo biz bu kadar yolu bunun için mi geldik bro ya? alışmışlar ya ezilmeye, hor görülmeye, korkuyorlar, yok biz yapamayız diyorlar.
"ey musa! "onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. sen ve rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız" demişlerdi" (el-maide, 5/24).
ne keriz herifler ya! allah da ceza olarak bunlara kırk yıl filistin'i yasaklıyor. çölde kalıyorlar kırk yıl boyunca. orada da rahat durmuyorlar. musa, vahiy almaya dağa çıkıyor. biz rabbi görücez diye tutturup altından boğa yapıyorlar. ona tapıyorlar. harun engel olmaya çalışıyor adamı linç etmeye kalkışıyorlar. musa geliyor hepsini azarlıyor falan ama yıllar sonra bir bakıyor ki uğruna savaştığı insanlardan bir avuç inanan kalmış yanında.
neyse yeterince uzun bir entry oldu. harun'dan sonra öldüğü söyleniyor. harun 123 yıl yaşamışsa herhalde o da bir 120, 125 yıl yaşamış. öyle göç etmiş.
zalimlik ve cehaletle savaşmayla geçen bir ömür işte. büyük peygamber.
fakat bunlar hala mevcut olan şeyler. kuran evrenseldir. tarih kitabı değil.
thegodmother ile iftira doğru programı sona erdi. sağlıcakla kalın efendim.